Yasadigi cevrede tek basina Islamin kalbine yaklasmakta olan kahramanimin gündelik hayatinda gezdirmeyi istedim okuru. Yorganin altinda, rüyalarda, iddiali bir kuaför salonunda, kalabalik teras partisinde, issiz agac kovugunda giderek baska birinin sesi yankilamaktadir.
Ölmek üzere olan bir babaannenin sonsuzluga bakan yüzünde zaman ve mekandan bagimsiz bir zaman aralamaya calistim okur icin. Ayin hilalden dolunaya ve tekrar hilale dönüsünü günbegün izleyerek acik uclu bir yolculuga ciktim okurla birlikte. Ama hic ayni cizginin üzerine degmeden, iceriye dogru, sonsuz halkalarla. Döne döne.
Bazen mutfaktan Samin arka sokaklarina, Ibn Arabinin türbesine, caglar öncesine atladik, bazen irmigin gözyasina karistik tencerede. Neredeyse billur kaselerde yankilayacak kadar icerde, teflon tavada, payreks kaplarda cinlayan bir siir oldu bu ses bazen.
Esyalarini tasfiye ettigi babaannenin evinden seslendi bazen kahramanim okura, bir kurbanin baglanan ayaklarindan, bazen frigorifik tirlardan, elektronik marketlerden. Bazen de elinde bir megafonla agaca tirmanip gürledi, inledi, nara atti. Istedim ki okura baskasi da benim dedirtene dek, hic nefes aldirmasin
Bak bana bozkir issiz bak rüzgarlarla
Sana yalin seyler söylemeyi isterdim
Ölümden önce yasamdan sonra...